BEN BABAMI RÜYAMDA HİÇ GÖRMEDİM
BEN BABAMI RÜYAMDA HİÇ GÖRMEDİM
Babamın çocukluğuydum aslında… Tüm çocuklar gibi… Uzak gurbetten gelen yolcu minibüslerinin sesine aldanıp pencerelere koşan babaların çocukluğu gibi… Her şeyini uzakta bırakan, çocukluğunu yakınında kaybeden babalar gibi…
Zamanın çok çabuk geçtiğini hep babalarımızda anladık… Tüm çocuklar zamanın nasıl da çabucak geçtiğini babalarının gözlerinin içinden akan ömürden anlayacak… Anlamak için yaşıyoruz… Irmaklar akıyor, bulutlar susuyor, yaşamak hızlanıyor…
Bu şehri babama benzettim ben… Karmakarışık, heyecanlı ve toprak kokan bu şehri… Rüzgârın önüne kattığı mevsimleri avuç avuç babasına götüren çocukların ilk adımlarını attıklarındaki gülümsemeyi de babama benzettim ben… Ben bu şehri en çok babama benzettim… Bu şehirde hiç doğmamış olan babama…
Ağustosta ayçiçeği tarlalarının içinden yol bulmaya çalışan ay ışığını da babama benzettim ben… Sapmadan, bıkmadan, durmadan ışığının izini süren ay gibi sürekli sabır halinde olan babama…
Gözümüzde zamanla bedenen küçülen adam… Gözümüzde zamanla büyüyen adam… Babam…
Şu toprağın dili olsa da söylese… Şu delta ovasında hangi çamurda ayak izi kalmamış… Hangi kırkikindi yağmurlarında ah o eski gür saçları ıslanmamış… Hangi leylek ona uzaktan selam vermemiş… Hangi eylül ona gülümsememiş… Babamın da dili olsa…
Cam kenarındaki hüzünlü sesi ya rüzgâra ya da babasının sesine benzetir çocuklar… Hem rüzgâr sesi hem baba sesi bir ninni gibi huzur verir çocuklara… Çocuklar mutluysa babalar hep mutlu…
Sessizlik ve sensizlik diye bir şey var… Sessizlik, içimde yuvarlanan koyu bir sensizlik… Yuvarlanırken kemik gibi batan hayallerin bir yağmur damlasında saklanması kadar hüzünlü sensizlik… Hiçbiri yanılgı değil…
Delta marka yeşil kadife desenli pilli radyodan gelen türkülere girip de uzaklara gitmek istediğini biliyorum… Kuşlar da biliyordu… Kanatlarından kan gelircesine çırpınan uzun yol şairi leyleklerin heyecanını yaşadığını da biliyorum… Leylekler yalnız uçar… Babalar yalnız yaşar…
***
Yazmak zor işmiş… İnsan kendisini yazar,
sokağını yazar, ama “kendi”ni yazamazmış…
Siyahlaşmaya yüz tutmuş bir akşamın tüm renklerini yırtarak bembeyaz bir sokak lambası kadar şehre huzur veren sabah ışıklarının hikâyesini anlattım sokaklara… Kendime de anlattım… Zaten akşamdan kalma bir sabah vardı bir de ben… Bir de cebimde babamın gölgesi… Ellerimde babamın nefesi…
Güneşin utanıp kıpkırmızı olduğu zamanları yazdım defterime… Ne öğle vaktiydi, ne de yaz mevsimi… Sadece ve sadece babamın titreyen sesiydi… Kimse bilmedi
Ben babamı rüyamda hiç görmedim…
Fatih TEZCE
31 Temmuz 2025-Bafra