F A T İ H T E Z C E

Yükleniyor

KUŞLARI ÜRKÜTMEYEN, AĞAÇLARI ÜZMEYEN, ÇİÇEKLERİ EZMEYEN ŞAİR: YAŞAR AKGÜL

blog__img

Şiirinin bir dizesinde açıkça söylediği gibi herkesin bir gün beş dakikalığına şair olmasına itiraz eden şair Yaşar Akgül’ün Yeni Yazıyla Söylenmiş Türkçe Şiirler kitabının ilk şiiri Zil/Zal Ve Gül’de geçen ”Ne kadar azdı dua, çimento ve demir.”(sayfa 7) dizesi şiiri de özetlemiş, insanı da özetlemiş. Modernizmin içinde yükseldiğini zanneden insanı “Her zamanki gibi, yine Allah kazandı” ( sayfa 8) dizesiyle uyaran şair, 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremini unutturmamış okuyucusuna. Bu vesileyle bir kez daha tüm ölmüşlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz.

 

“Lakin İstanbul’da değil, Sezai abi de yok/ Dünyaya bile haber vermemişti giderken” (Yeni Yazıyla Söylenmiş Eski Türkçe Şiir, sayfa 9) şiiriyle de merhum Sezai Karakoç’u hatırladık. Sezai Karakoç’un elinde bir market poşetiyle İstanbul’un kalabalık ama aslında yalnız caddelerinde gezindiği o kamera görüntüleri geliyor aklımıza. İnsan yalnızdır…

 

Sosyal hayatın derinlemesine girdiği şiiri Kim Bilir Kimin Ahını Almışım Da Gelmişim Bu Dünyaya ( sayfa 11) hepimizi uyaran bir tavırla yazılan bir şiir olmuş. Literatüre neden girdiğini anlayamadığımız “ışıklar içinde uyumak” sanallığı bu kadar güzel eleştirilebilirdi kırmadan dökmeden: “Işıklar içinde uyuyacaktım, ışıklar içinde uyunmaz ki sevgilim”( sayfa 11).  Yine bu şiirinde genel olarak insanların yanlışlıklarına da değinen şairimiz, sosyal medyada herkesin şair olduğunu zannettiğini kanıtlamış ki ben de bu fikre her zaman.

 

Hırkalılar (sayfa 13-14) isimli şiir iki ayrı şiir gibi göründü bana. İki ayrı bölüm gibi yazıldığını düşündüm ben şiiri tekrar tekrar okuduğumda. Bir konu bütünlüğü üzerinden gidilen şiirde ezan, akşam, namaz, baba gibi kavramların geçiyor oluşu bir dönem çocukların camilerde ses yapıyor diye azarlanışını aklıma getirdi. Şimdi o çocuklar nerede, kime sığındı acaba, ya da bir şiire mi sığınmalıydık? Babalar bizim şiirlerimizdir, babaya ve şiire sığınanları kim kovabilir ki bir yerden? “Babamızı biz en çok namaz kılarken severdik” (sayfa 14), diyor şair.

 

Genel olarak sosyal yaşantıların ve yanlış duruşların pek çoğuna insani itirazlar getiren şair, aslında şair duruşunu da netleştirmeye çalışmış. Şiirin bir diğer görevinin itirazların doğru zamanda yapılmasına katkı sağlamak olmalı. Amerika’ya (ya da kültürüne) itirazın belirgin olması gibi… Beddua Mecmuası (sayfa 17) şiirinde de itirazlar devam ediyor. Müslümanca duruşların ve mümince yakarışların insanı kıymetlendirdiğini anlıyoruz bu vesileyle.

 

Şair, karşısında var olan birisiyle konuşuyormuş gibi yazdığı şiirlerinde yer yer kendisi ile de konuşuyor. “Cahit abiden kalma ne çok acımız vardı” (Su Döksem Döner miydin Tabutunun Arkasından, sayfa 21) dizesiyle şiirin başlığı çok anlamlı… Bir şiir neden yazılmalı sorusunu cevabı adeta…

 

Peygamber Efendimiz(S.A.V.)’in Veda Hutbesini ismiyle çağrıştıran şiiri Sevda Hutbesi ( sayfa 32) şu iki dizeyle başlamış: “Saçların nasıl da ağarmış öyle dünya/ Efendimiz göç edeli ne hale gelmişsin.” Şiir gibi, insan gibi, hayat gibi…

 

İstanbul Hatırası (sayfa 34) şiiri şu iki dizeyle bitmiş: “Seninle vedalaştığımız o tarihsiz günden beri/ İki yakası bir araya gelmiyor İstanbul’un.” Şair, şehirle olan duygusal ilişkisini anlattığı bu şiirinde zamanın çok hızlı geçtiğini şu dizeyle de vurgulamış olabilir: “Bir arkadaşa bakıp çıkacaktım dünyadan”

 

Yaşadığı yerlerin kültüründen, hüznünden, huzurundan bahseden şair, Kayıp İlanı ( sayfa 43) şiirinde duvar gibi sessiz ancak bir o kadar da duruşu net insan kimliğinden bahsediyor… Filistin’den bahsediyor… Kayıp insandan bahsediyor.

 

Kendisiyle uzun bir yolculukta yürüyormuş gibi uzun dizeli şiirler yazan şair, kültürel ve dini terimleri kullanarak insana bir çağrıda bulunmuş ve insanları gül bahçesine davet ederek isteyenlerin de gül kokmasına vesile olmak istemiş. Böylece uzun dizeli şiirler okuyucuyu sıkmıyor, bilakis uzun cümlelerin sonunu merak ettiriyor.

 

Kitapta yer yer Kur’an-ı Kerim ayetlerinden meallerinden örülmüş şiirler de var. Bu sebeple şiirler ilgi çekiyor. Okurken de sıkılmıyoruz. Birbirine yapışmış tuğlalar gibi şiirler… Kültürel yozlaşmaları da ihmal etmemiş şair. Geçmiş ve bugün kıyası ve şiirlerde. Belki de bir şeye özlem bu. Bir babanın çocuğuna bırakabileceği nasihatlerin şiirleşmiş hali bu.

İçinden geçenleri yazmış şair, kendisiyle konuşuyormuş gibi yazmış, belki de kendisiyle dertleşmiş. Eline bir defter kalem almış da sokak sokak gezmiş gibi not almış şair. Derin derin tefekkür etmiş gibi… Şiirinin ilk haline inmiş gibi…

 

Sezai Karakoç, Rasim Özdenören, Cahit Zarifoğlu, Attila İlhan, Cemal Süreya’yı şiirlerinde anarak yaşatan Yaşar Akgül’ü, şiire ilgi duyan lise öğrencilerine ısrarla tavsiye ediyorum.

 

Mevsim başında yeni açmış papatyaların kırlarda serpiştirildiği gibi taptaze şiirler okuduk.

 

Çıra Yayınlarından Kasım 2023’te yayımlanan kitap, 18 şiirden oluşmuş. Kitap 52 sayfa. 1 günde okuyabileceğimiz bir hacimde.

 

Yüz yüze tanışmadığımız ancak aynı yayınevinden kitaplarımızın yayımlandığı şair ağabeyimiz Yaşar Akgül’e Yüce Allah’tan hayırlı ve sağlıklı ömürler diler, kitabının hayırlara vesile olmasını temenni ederim.

 

Fatih TEZCE

27 Nisan 2025

Bafra

Sosyal Paylaşım