SESLİ HARFLERLE YAZILAN SESSİZ AKŞAMLAR

SESLİ HARFLERLE YAZILAN SESSİZ AKŞAMLAR
Gözleri ağlamaktan kör olmuş buluttan
düşen yağmurla uyandı toprak… Mor çiçeklerin acemiliğindeki ilkbahar şimdi
geldi oturdu toprağa… İncir ağacının yaprakları homurdanarak uyandı uykusundan…
Uzak şehirlerden gelen rüzgârın içine sığınan yeni bir gün başladı böylece…
Kırık bir televizyon antenine takılıp
sanki orada intihar etmiş gibi sağa sola yalpalayarak kendinden geçen uçurtmalarımı
hep sana yapmıştım… Irmaklar akarken sesli harflerle yazılan akşamları ürkütmemek
için uyuma taklidi yapan akşam rüzgârını dinlemeye başladığımdan beridir hep
erken uyuyorum… Sana anlatacağım ne çok şeyim vardı oysa…
Hep şunu düşünmüştüm… Ya bir gün gerçekten
uçurtmalarım değerse gözlerine… Ya da benim uçurtmalarım düşerse senin kara
gölgene…
Baktığın yönün henüz adı bulunamadı… Coğrafya
ilmi aciz… Kuzey de değilsin Güney de… Sen hep aynı yöndesin… Benimse uçurtmalarım rüya yönünde…
Burada duruyorum öylece… Hayat sağımdan ve solumdan sarılıyor sessizliğime… Bilmem ki sesim hangi şiirimde kaldı?
Senin gözlerinin değdiği çiçeklerin
hangi rüyalardan çıkıp gelebileceği ihtimalini hesaplıyorum parmak hesabıyla…
Papatyaları üzmeden ama… Yol boyunca yorulmadan sabahlayan kış güneşinin
beslediği kardelen çiçeğinin yapraklarını yolmadan… Sevebilme ihtimali olmadan…
İç sesimi dış sesime verebilme ihtimalim
henüz yok… Kendimle konuşmalarımı kendim bile bilmiyor benim. Uçurtmalarımı hiç gökyüzünün göremediği gibi uçurtmalarımın renklerini de hiçbir renk göremedi
henüz. Kırık televizyon antenlerine kendi asmış uçurtmalarımın sahipsizliğini kimsenin
göremediği gibi…
Balkonlarında çiçek büyüten adamların
yalnızlığıdır bu… Balkonlarında çiçek büyüten adamların yanlışlığı hiç
görülmemiştir çünkü… Çünkü, kelimeleri ipe dizer gibi peşi sıra sıralayıp
bitmemiş günü darlayan sokak satıcılarının rahatsız edici yüksek sesinden
çiçeklerini -kollarının arasına alarak- koruyan adamlar çok fazla bu dünyaya…
Seninle aynı gökyüzünün mavi gölgesinde
kısa süre de olsa uzaktan yan yana durabilmek de nasipti… Ayva yapraklarını
renklendirmek için ısrarla açan güneşin ilkokul çocuklarının gözünde bıraktığı
hüznün aynısını ben de o mavi gölgeye seni emanet ederek yazdığım şiirlerimde
yaşamıştım…
Kesinlikle böyle bir şey olmadı… Bu yazdıklarımın
hiçbiri olmadı… Anahtar deliğinden sızan havanın uykuma bıraktığı taze
sabah kokusuyla uyanmaktan başka bir şey yaşanmadı… Hatırlamıyorum…
Kendimle böyle konuşmalarımı hiç kayda
almadım… Yazmadım da bu konuşmalarımı bir yere… Uçurtmalarım kırık televizyon
antenlerinde unutulup gitti… Ben seni unuttum, gitmedim… Sen beni unuttun, gittin…
Sen gittin gelmedin… Ben hiç gidemedim… Uçurtmalarım gözlerine değmedi hiç... Gölgene hiç bulaşmadı güneş… Hayat yanımızdan sessizce akıp geçti…
Rüyalar da geçeğe dâhil olsun…